4 Aralık 2012 Salı

Ölüyoruz… (Sağlık Çalışanlarının Protesto Yürüyüşü)


İstanbul Eğitim ve Araştırma (Samatya) Hastanesi’nde görev yapan acil tıp asistanı Hekim Melike Erdem geçtiğimiz gün hastanenin 6. katından atlayarak intihar etti. Elinde 184 SABİM (Sağlık Bakanlığı İletişim Merkezi) şikayet hattından gelen sorgu kağıdı vardı. Sebebi olanların bir kısmının isimleri o kağıtta yazıyor.



Sağlık hakkı hiçbir bahane veya gecikme kabul etmeyen en hassas haktır. Tüm insanlar eşit, ücretsiz, anadilinde, son teknolojiden yararlanan ve gerçekten bilimsel içeriğe sahip sağlık hizmetine ulaşabiliyor olmalıdır. Oysa günümüzde “sağlık”a ulaşmak hasta için de sağlık hizmetini verenler için de işkenceden farksız. Hemen bütün hastanelerde randevu sistemine geçildi, fakat internetten veya telefonla randevu almak çok zor. Geçmişin kuyrukları sanal kuyruğa dönüştü. Gelir durumu ne olursa olsun herkes sağlık sigortası için para ödüyor ve bu yalnızca başlangıç. Tüm adımlarda para ödemek gerekiyor. İlaç fiyatları el yakıyor. Hastaneler kalabalık, konforsuz ve birçoğu depreme dayanıksız. Bina koşulları, oradan oraya gitmek insanları canından bezdiriyor. Özellikle acil şartları çok yetersiz. Aciller ve yoğun bakım ünitelerinde yer bulamamak büyük bir sıkıntıya yol açıyor. Örneğin İstanbul Avrupa yakasında yalnızca 3 merkezde yanık ünitesi var, birinin yatak sayısı oldukça az.

Sağlık çalışanları ise kelimenin gerçek anlamıyla güvencesiz çalışıyor. Hastanede en temel işleri yapan emekçiler taşeron olarak çalıştırılabiliyor. Doktorlar içinde asistan hekimler çok uzun saatler (36 saat) mesaideler ve tüm zamanlarını muayeneye gelen hastaları muayene etmek, hattâ onları sıraya dizmek, tedavi planları yapmak, hastalar ve yakınlarıyla görüşmeler yapmak, üstlerine hesap vermek vs. ile koşuşturarak geçiriyorlar. Bunların üzerine en dayanılmazı yoğun bir şekilde mobbing (işyerinde psikolojik taciz, yeni adıyla “bezdiri”) altındalar. Yöneticiler onlardan daha fazla hasta bakmalarını, aşırı yoğunluğa rağmen en doğru tanıları koymalarını ve tedavileri düzenlemelerini, en fazla tanı aracını kullanmalarını istiyor. İnsan olmasından kaynaklı, olabilecek en iyi şekilde hasta bakmanın sorumluluğunu üzerinde hisseden hekimler uğradıkları mobbing ile iki büklüm oluyorlar.

Böylesi bir ortamda “sağlık”a ulaşmayı hedefleyen hastalar hüsrana uğruyorlar; haklı olarak çatacak yer arıyorlar. Devlet hemen işaret ediyor, “işte çözüm! Arayın 184’ü, şikayetçi olduğunuz kişiden hesap soralım!” Hekimleri, sağlık çalışanlarını gösteriyor fail olarak. Başbakan bile açıkça doktorları hedef alınca hasta ile hekim karşı karşıya geliyor. Dr. Ersin Arslan hasta yakını tarafından öldürüleli neredeyse bir sene olacak, fakat acil birimleri hâlâ savaş alanı gibi. Doktorlar nöbete korku içinde gidiyorlar. Halbuki bu çürük sağlık sisteminin sorumlusu sağlık emekçileri değildir. Aksine sağlık emekçileri de bu sistemin mağdurudur. Bu sistem hastayı öldürdüğü gibi hekimleri de öldürüyor.

Biz hastayı müşteri, sağlık emekçisini köle olarak gören bu sağlık sistemi kabul etmiyoruz. Ve diyoruz ki;

Koşulları kötüyken daha çıkışsız hale getiren anlayışa son!

Performans sistemi derhal kaldırılsın!

Herkese eşit kalitede, ücretsiz, anadilinde sağlık hizmeti!

Hekimlerin çalışma koşulları düzeltilsin!

Asistan hekimlerin çalışma saatleri 8 saat olarak düzenlensin!

Hastane çalışanlarının güvenlik koşulları iyileştirilsin!

Sağlıkta taşeron kaldırılsın!

Kâr değil insan odaklı bir sistem kurana kadar Dr. Mustafa Bilgiçler, Ersinler ve Melikeler olmasın diye, ölmemek için ve yaşatmak için mücadele etmeye devam edeceğiz…

Çapa’dan İMD’li Bir Sağlık Emekçisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder