İstanbul Eğitim ve Araştırma (Samatya) Hastanesi’nde görev yapan
acil tıp asistanı Hekim Melike Erdem geçtiğimiz gün hastanenin 6. katından
atlayarak intihar etti. Elinde 184 SABİM (Sağlık
Bakanlığı İletişim Merkezi) şikayet hattından gelen
sorgu kağıdı vardı. Sebebi olanların bir kısmının isimleri o kağıtta yazıyor.
Sağlık hakkı hiçbir bahane veya gecikme kabul etmeyen en hassas
haktır. Tüm insanlar eşit, ücretsiz, anadilinde, son teknolojiden yararlanan ve
gerçekten bilimsel içeriğe sahip sağlık hizmetine ulaşabiliyor olmalıdır. Oysa
günümüzde “sağlık”a ulaşmak hasta için de sağlık hizmetini verenler için de
işkenceden farksız. Hemen bütün hastanelerde randevu sistemine geçildi, fakat
internetten veya telefonla randevu almak çok zor. Geçmişin kuyrukları sanal
kuyruğa dönüştü. Gelir durumu ne olursa olsun herkes sağlık sigortası için para
ödüyor ve bu yalnızca başlangıç. Tüm adımlarda para ödemek gerekiyor. İlaç
fiyatları el yakıyor. Hastaneler kalabalık, konforsuz ve birçoğu depreme
dayanıksız. Bina koşulları, oradan oraya gitmek insanları canından bezdiriyor.
Özellikle acil şartları çok yetersiz. Aciller ve yoğun bakım ünitelerinde yer
bulamamak büyük bir sıkıntıya yol açıyor. Örneğin İstanbul Avrupa yakasında
yalnızca 3 merkezde yanık ünitesi var, birinin yatak sayısı oldukça az.
Sağlık çalışanları ise kelimenin gerçek anlamıyla güvencesiz
çalışıyor. Hastanede en temel işleri yapan emekçiler taşeron olarak
çalıştırılabiliyor. Doktorlar içinde asistan hekimler çok uzun saatler (36 saat)
mesaideler ve tüm zamanlarını muayeneye gelen hastaları muayene etmek, hattâ
onları sıraya dizmek, tedavi planları yapmak, hastalar ve yakınlarıyla
görüşmeler yapmak, üstlerine hesap vermek vs. ile koşuşturarak geçiriyorlar.
Bunların üzerine en dayanılmazı yoğun bir şekilde mobbing (işyerinde psikolojik
taciz, yeni adıyla “bezdiri”) altındalar. Yöneticiler onlardan daha fazla hasta
bakmalarını, aşırı yoğunluğa rağmen en doğru tanıları koymalarını ve tedavileri
düzenlemelerini, en fazla tanı aracını kullanmalarını istiyor. İnsan olmasından
kaynaklı, olabilecek en iyi şekilde hasta bakmanın sorumluluğunu üzerinde
hisseden hekimler uğradıkları mobbing ile iki büklüm oluyorlar.
Böylesi bir ortamda “sağlık”a ulaşmayı hedefleyen hastalar hüsrana
uğruyorlar; haklı olarak çatacak yer arıyorlar. Devlet hemen işaret ediyor, “işte
çözüm! Arayın 184’ü, şikayetçi olduğunuz kişiden hesap soralım!” Hekimleri,
sağlık çalışanlarını gösteriyor fail olarak. Başbakan bile açıkça doktorları
hedef alınca hasta ile hekim karşı karşıya geliyor. Dr. Ersin Arslan hasta
yakını tarafından öldürüleli neredeyse bir sene olacak, fakat acil birimleri hâlâ
savaş alanı gibi. Doktorlar nöbete korku içinde gidiyorlar. Halbuki bu çürük
sağlık sisteminin sorumlusu sağlık emekçileri değildir. Aksine sağlık emekçileri
de bu sistemin mağdurudur. Bu sistem hastayı öldürdüğü gibi hekimleri de
öldürüyor.
Biz hastayı müşteri, sağlık emekçisini köle olarak gören bu sağlık
sistemi kabul etmiyoruz. Ve diyoruz ki;
Koşulları kötüyken daha çıkışsız hale getiren anlayışa son!
Performans sistemi derhal kaldırılsın!
Herkese eşit kalitede, ücretsiz, anadilinde sağlık hizmeti!
Hekimlerin çalışma koşulları düzeltilsin!
Asistan hekimlerin çalışma saatleri 8 saat olarak düzenlensin!
Hastane çalışanlarının güvenlik koşulları iyileştirilsin!
Sağlıkta taşeron kaldırılsın!
Kâr değil insan odaklı bir sistem kurana kadar Dr. Mustafa Bilgiçler,
Ersinler ve Melikeler olmasın diye, ölmemek için ve yaşatmak için mücadele
etmeye devam edeceğiz…
Çapa’dan İMD’li Bir Sağlık Emekçisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder